19 Nisan 2020 Pazar

bugüne, bugünlere dair...ve şükür...


Evcilimdir ben, evciyimdir, tanıyanlar bilir...günlerce çıkmasam evden sıkılmam, severim öylece kendimle kalmayı. Ya da sevdiklerim yanımdaysa onlarla ev içinde kalmayı...sıkılmam, yapacak şey illa bulurum...hiç bir şey olmasa dururum, dururdum yani...

Bu sefer başka ama...Hep “sağlık ve ağız tadı” dilerim bir şey dileneceği zaman ya da bir kutlamada; bir kere daha iyice anladım ki bu ikisi olmadan geri kalan hiçbir şeyi yapamıyor insan. Sağlığımızdaki ya da sevdiklerimizin sağlığındaki en ufak bir aksamada hiç bir şey yapmak gelmiyor insanın içinden...ya da sağlığımız yerindeyken, ağzımızda tat yoksa yine istemiyor içi insanın hiç birşeyi...

Belirsizlik, bilinmezlik, korku, endişe, normalleştirememe, garipseme, özlem, hasret...bu duygular insanı derbeder ediyor. Kendi adıma, sürecin en en başında içimdeki ilk his korku değildi aslında, içime "sen bana doğruyu söylersin, çok da kötü şeyler olmayacak” dedim bir süre...hissim buydu yani... sonra bir anda hislerim değişmeye başladı, öfkelendim; işe gitmek zorunda olmamıza öfkelendim, kıymetsiz hissettiğim için öfkelendim, hayal kırıklığı yaşadığıma öfkelendim, bu kadar öfkelendiğime öfkelendim, sonra sevdiklerim işe gitmek zorundalar diye öfkelendim...vb vb  Korku duygusu değildi aslında içimdeki, bilinmezliği yönetmenin nasıl olacağını bilmemekti hissim...biri nasılsın diye sorsa, gerçekten şöyle cevap verirdim, çünkü hissim buydu “iyiyim, sakinim, idare ediyoruz, duadayım, duruyorum, duruyoruz, çalışıyorum, çalışıyoruz, yavaşlıyorum, devam ediyoruz...vb” Sonra farkında olmadan bedenim tepki verdi bana, “gerçekten biraz dinginleş, lafta söylediğin sakinliğini ruhuna da yansıt, dur, oluruna bırak, korkma, bırak, herşey yerini bulur, bulacak, olana, ona güven” dedi... Tansiyonumun yükseldiğini farkettik bir gece tesadüfen, danıştık, psikolojik olma ihtimalinin yüksek olduğunu doktordan da duyunca, bitkisel bir sakinleştirici ve biraz nefes egzersiziyle normale döndü...şükür...o ara korkmadım dersem yalan olur, korktum... 

Alışmadığımız, tanımadığımız, bilmediğimiz duyguları; yine alışmadığımız, tanımadığımız, bilmediğimiz ortam ve şartlarda yönetmeye çalışıyoruz...çok normaldi bence, insanın böyle anlarda kendine yüklenmemesi gerek, izin vermek gerek, o kadar bilge olamıyoruz ilk anda, sonra sindire sindire içine, normaline gelmeye başlıyorsun...

Bunların yanında, değişik deneyimler yaşadım, yaşıyorum bu süreçte, eminim herkes benzer duyguları yaşıyordur. Ellerim ve ayaklarım manikür ve pedikürsüz; tertemiz, saçlarımın dipleri hayatımda ilk defa bu kadar çok çıktı; rahatsızlık duymuyorum garip bir şekilde, ütüden nefret eden ben ütülerimi biriktirmeden ve asıl garip olan sıkılmadan kendim yapıyorum, camları kendim siliyorum, normalde hem okumayı, hem yazmayı severim, bu ara yazmayı galiba daha çok seviyorum,  içimden o daha çok geliyor...içten çıkarmak iyi geliyor galiba...huzursuzluğum olduğu zaman iştahım gider benim, bugünlerde de öyle oldu, belki de biraz iyi oldu:D  yapıp sürekli yemek iyi olmayabilirdi:D mutfağa bayılan ben...içimden sevdiğim; üzgün anlarımda bile bana terapi olan mutfağım bu süreçte ihtiyaç dahilinde kullanımımda...hevesle yapmıyorum, besin alalım diye yapıyorum şu ara aslında...diyorum ya; ilk, değişik, garip, farklı bir süreç...hepimiz deneyimlemediklerimizi deneyimliyoruz...herkesin alması gerekenler başka ve kendine sanıyorum, doğruca alabilelim bireysel ve bütünsel mesajlarımızı, dileğim duam bu yönde...

Bugün 41. seneme adım atıyorum bu hayatta...kalbim, ellerim, ayaklarım, bacaklarım, burnum, gözlerim, kulaklarım, saçlarım, saç diplerim, göğüslerim, parmaklarım, tırnaklarım, tüm organlarım, tüm bedenim, ve tabii ki nefesim...bugüne kadar benimle geldiler, bana ne güzel hizmet etmişler...belki de en iyi şu günlerde hissediyorum...şükür... bugüne, bu an a, aldığımız nefese...sağlıkla geçen her an a...sokağa çıkma yasağı var, bayağı resmi olarak yani, değişik,  bu da tarihe geçti, alışılmışın dışı bir hikaye oldu... ne oluyor? Birşey olmuyor, “olmalı” gibi alıştığımız, alıştırıldığımız, farkında olmadan üzerimize görev olarak aldığımız bir dolu şey aslında olmasa da oluyormuş...onu deneyimliyoruz...yaşarak görüyoruz...herşey olması gerektiği gibi oluyor...fazla çetrefil varmış hayatlarımızda bence...

Bu süreçte en en en çok annemin, yeğenim Lina’mın, tüm ailemin, dostlarımın, sevdiklerimin, hayatımda varolmasına alışkın olduklarımın hasretini çekiyorum...şikayetçi değilim, sağlıklı olalım yeter ki, uzaktan haberleşmek de yeter...çok şükür bugünümüze...

Bir de; açık hava, deniz, bahçe, toprak hasreti çektim, çekiyorum...Bir sitede yaşıyoruz biz, yüksek katlı, biz 4. kattayız, çok şükür sevdiğimiz bir evimiz, yuvamız var... yürüme alanımız da var yeşillikler içinde, çıkıp yüreyebiliyoruz şükür ki ama yine de insanın doğası bence yatay yaşama uygun...bunu oldum olası böyle düşünüyordum, bugünlerde iyice tasdik ettim kendi kendime, balkon lazım, dokunacağımız toprak lazım, bakacağımız ufak bir alan bile olsa çimimiz lazım...sükünet lazım...sıcaklık lazım...sadelik lazım...”simple is the best” ti değil mi, evet “simple is the best” .........bu bende net...!!

Sağlıkla kalalım, kalın, tüm dünyamız sağlıkla kalsın...; iyilik herkesin, herşeyin içine işlesin...başta dedim ya “sağlık ve ağız tadı olsun”, öyle olsun, gerisi olur, oluyor merak etmeyin...

Ve ben iyi ki doğdum:) ne mutlu sağlıkla iyilikle geçen 40 senem için bana, ve hoşgeldin 41. yaşım:)  “sağlıkla ağız tadıyla nice güzel, anlamlı, kendimizi bilmeye tanımaya bulmaya çalıştığımız sevgi dolu, aşk dolu yıllara...”