2 Eylül 2013 Pazartesi

Midilli 2013...

Geçen sene ilk denememizden sonra Midilli aşığı olduk çıktık...2012 yazılarım arasında geçen seneki yazıyı bulabilirsiniz...Ada daha önce de paylaştığım gibi çok büyük bir ada, 6 günde 500 küsur km yol yaptık, geçtiğimiz sene de bu sene de...Ama arabaya atlayıp karış karış gezip, saklı cennetleri keşfetmezsen Midilli'yi anlamazsın...O yüzden hep söylüyorum bizim Midilli aşkımız beklentimizi karşıladığı için oluştu...Cennet gibi bir deniz, bakir koylar, güzel yemek (tabii ki özellikle deniz mahsulü), güzel hava, güzel içki, sade ve sakin bir tatil ise isteğiniz Midilli tam yeri...Ama tesis, hareket, konfor vb arıyorsanız gidip kendinizi de adayı da üzmeyiniz derim:)

Geçen sene adanın kuzeyi, güneyi ve batısını kurcalamıştık, bu sene değişik yerler de bulalım dedik batısına, güneybatısına da gittik...Geçtiğimiz seneden en farklı olan deneyim bence güneybatıydı...Eresos Plajı, adanın diğer yerlerine nazaran daha turistik, hareketli bir yer...Sappho'nun yaşadığı yermiş burası...Biliyorsunuz Midilli, Yunan şair Sappho'nun memleketi...küçük ama keyifli bir yer Eresos...deniz kenarında şirin kafeler, hediyelik eşya alınabilecek küçük dükkanlar...vb (siestayı göz önünde bulundurarak bu dükkanları öğle saati olmadan ziyaret edin)


                                                  Eresos...

Eresos'tan sonra ilk defa gittiğimiz bir başka yer de Vatera...Vatera, adanın güneyi, harika bir plaj var...Plaj boyunca düzgün denilebilecek restoran ve kafeler mevcut...Deniz çok güzel, dalgasız, taş ve kum karışık...


Vatera...

Gitmeden yine detaylı bir araştırma yapıp Mytilene'de (başkent) akşamları yemek yenilebilecek farklı yerler not etmiştim. Bunlar, limanın 5-10 dk yürüme mesafesi dışındaki Panayuda bölgesinde 2 tane restorandı...Panayuda taverna bölgesi olarak da anılıyor...Taverna bizim anladığımız taverna değil tabii, salaş restoranlarda içerde kısık sesli Yunan müziği çalıyor...Yemekler kötü değildi ama illa gidin, aman kaçırmayın diyeceğim yerler değildi...Bir daha gider miyiz bilmiyorum...

Adada sürekli deniz mahsulü yemekten bazen insan sıkılabiliyor, farklı tatlar da arıyor...Hoş ben sıkılmadım deniz mahsulünden ama yine de farklı birşeyler denemek isteyip, limandaki İtalyan Restoran'ı Martano'ya gittik 2 kez...Servisi, menüsü, lezzeti herşey harika bence...Çalışanlar arı gibi, ve hepsi güleryüzlü...keyifli, önerebileceğim bir yer...Pizzaları nefis...Şaraplar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, adada genelde taze üzümlerden yapılmış şaraplar var, çok şahane sayılmaz ama idare ediyor...Martano'ya kesin gidin derim...


Martano

Bunların dışında yine tabii ki O Ermis'e Niko'ya gittik...Abartmıyorum Midilli'deki en en başarılı restoran bence...Herşey leziz...Niko, yerin sahibi, eşi ve kızıyla işletiyor burayı...İşi severek yaptıkları çok belli, Türk sempatizanı bir adam...Niko'ya gitmek şart...Gidince fava yemek kesin şart....Hayatımda yediğim en lezzetli favaydı...Gerçekten anneminkinden bile güzeldi..Bizim yaptığımız fava gibi katı kıvamlı değil daha sıvı, yumuşaktı...Ilık servis ediliyor...Bıraksan 2 ekmek yersin ama yemedik tabii:)))Onun dışında patlıcanı, ahtapotu, özellikle köftesi nefis nefis...


Niko...:)



Şarapta pişirilmiş ahtapot...10 üzerinden 10...




Niko'nun favası...

Plomari...
çok taşlık bir deniz ama gitmenizi önerebileceğim yerlerden...Plajın adı Agios İsidoros...geçen seneki yazıdan detaylara bakabilirsiniz...Deniz nefis nefis...

Veeee ve ve Agios Ermogenis...aşığım, seviyorum, bayılıyorum...Benim için gerçekten cennet...Aslında çok da yazmak istemiyorum, herkes duysun bilsin gitsin istemiyorum, bu konuda biraz bencil düşünüyor ama yine de düşündüğümü yapamıyorum ve yazıyorum...Muhteşem bir deniz, çok salaş bir sahil ve restoran, güzel uzo, güzel yemek...aahhhhh...Geçen sene adadaki Yunan'lıların bile çok bilmediğini anladığımız bir yerdi, bu sene biraz daha tanınmış sanki, sabah 10.30 sonrası plajda gölge yer bulmak biraz zordu...Zaten kısa bir plaj, toplasan 20 şezlong şemsiye yoktur...



Agios Ermogenis...

Agios Ermogenis...

Agios Ermogenis...
Bunlar yemeğe oturduğunda bu telden alınıp ızgaraya ya da şaraba atılıyor...

Bize göre uzo Barbayani...mavisi favori...mmmmmm

Greek Salad...
Sadece bu olsun, bir de uzo olsun, bir de deniz kenarında olayım yeter...

Izgara kalamar...lokum...

Sardalya...buldum mu affetmem...



Frappe...Midilli'de muhtemelen en çok tüketilen içeceklerden...bu fotoğraf benim pipeti geri üfleyip köpürttüğüm hali diye garip gözüküyor...sütsüz, şekersiz frappe, mis...


Gece Mytilene...şıkır şıkır...




Adanın pek sevmediğim anı...dönüşü...bu senelik bu kadar, inşallah yeniden görüşürüz güzel Midilli...


Bana diyorlar "denizin kızı"...doyamıyorum doyamıyorum...Bu fotoğraf alakasız oldu ama çok sevdim...kıyamadım bunu da koydum...

Midilli'ye gidiş-dönüş yol vb detayları 2012 yazımda olduğundan bir kez daha tekrar etmedim, Midilli'ye niyetlenirseniz 2012 Midilli'mizi de okuyun...

Sevgiyle kalın...














30 Temmuz 2013 Salı

Cam vazolar dekoratif mumluk oluverdi...

Bir sürü cam vazo, takımı kırıla kırıla bozulmuş bekleyen cam bardaklar...mumluk ihtiyacı da vardı evde, e sprey boya zaten evin vazgeçilmezi, bunların hepsini serdim ortaya...Atıl duran kireçlenmiş cam vazolar, takımı bozulmuş bardaklar bir anda dekoratif mumluk oluverdiler...çok şık duruyor ve harika yumuşak bir ışık veriyor...Yapması da eğlenceli ve keyifli:)

Kesin sizin de vardır evinizde kullanılmayan camlar...Bahçe, balkon..vb'de kullanabileceğiniz harika mumluklar yapabilir, sıcak masalar kurabilirsiniz...Buyrunuz...


Heryere gazete kağıdı sermeyi unutmayın...


Büyük vazolarda beyaz güzel duruyor...






Bardaklara renkli boya da yakışıyor...Mor, pembe, turuncu, yeşil...




Not: Sprey boyayı tüm yapı marketlerde bulabilirsiniz. "mat" alın...Yıkayıp kuruladığınız camları ters çevirin,  spreyi çalkalayarak her yere eşit gelecek şekilde sıkıp kurumaya bırakın. Kurumadan elinizle dokunmayın, iz oluyor...Heryere gazete sermeyi unutmayın...Elleriniz spreyden boyanacak, korkmayın, bu işlere kalkışacaksanız evin olmazsa olmazlarındanı da "tiner" olmalı:)) tinerli pamukla silin, yıkayın birşeycik kalmaz...

Hadi bol keyifler...:)




2 Mayıs 2013 Perşembe

Onlinemahzen Vino Göztepe'de...

Onlinemahzen'i, kurulduğu 2007 yılından beri takip eden biri olarak "Onlinemahzen Vino açılıyor" haberini duymak beni çok çok heyecanlandırdı...Açılalı 1.5-2 ay oldu...Daha açılır açılmaz güzel tesadüfler sonrasında kendimi içeride buluverdim...

Mekan çok çok keyifli...girer girmez hemen sağda Onlinemahzen'in küçük kavıyla karşılaşıyorsunuz, küçük dediğime bakmayın, çeşit oldukça fazla...Şarap menüsü yok, Onlinemahzen yetkilileri seçtiğiniz yiyeceğe, damak tadınıza uygun şarabı tavsiye ediyorlar...Yani içeceğiniz şarabı, inceliyor, görüyor, özellikleri işin ehlinden dinleyip seçiminizi yapıyorsunuz. Fiyatlar Onlinemahzen'dekilerle aynı...İyi şarabı normal fiyata tüketebileceğiniz İstanbul'daki belki de tek mekan...Hesaba 25 TL mantar parası ekleniyor sadece...

Onlinemahzen Vino, işin ehli 2 ortağın mekanı...Bir tarafta Onlinemahzen'in, Berkan Acarman'ın üzüm ve şarapta olan ustalığı, bilgisi, üzüm ve şaraba gönülden bağlılığı; diğer tarafta Metin Kocabaş ve ekibinin et ve yemek bilgisi, bu konuda senelerin tecrübesi...Harika bir birleşme oldu, bilgiler ve tecrübelerin birleşmesi ancak bu kadar keyifli bir iş çıkartabilirdi bence...Onlinemahzen Vino'nun şefi Engin Zengin...O da et gönüllüsü...Günaydın Steakhouse'dan transfer...Et'i size yaşatıyor...Yani uzun lafın kısası, Onlinemahzen Vino doğru bileşenlerden oluşmuş, çok keyifli bir mekan...Şarapların yanı sıra, etler, peynirler, risottolar, pizzalar ve tatlılar...hepsi lezizzz...






Onlinemahzen kavı...

İsterseniz eve yedek de buradan satın alabiliyorsunuz...


Şef Engin Zengin...

Şef Engin Zengin genelde etler geldiğinde şov yapıyor...:)


Şansınıza denk gelen Amerikan Servis'teki önerileri değerlendirin derim...
Yemek önerisi, eşlik edecek şarap önerisi, üzümün kısa tarihçesi, özellikleri...


Emekle, sevgiyle yapıldığı belli olan güzel bir iş, Onlinemahzen Vino...Vakit kaybetmeden gidin, bu keyfi yaşayın derim...Mekanda ayrı özel odalar da mevcut...

Sevgili Metin Kocabaş, Berkan Acarman ve tüm ekibin emeklerine sağlık...Ne iyi yaptınız da Onlinemahzen Vino'yu açtınız...

Onlinemahzen Vino, Göztepe Parkı karşısı, Yapı Kredi yanında...

Twitter.com/vinosteak
0216.363.02.03

Sevgiyle kalın, damaklarınızın tadı her daim yerinde olsun...




15 Mart 2013 Cuma

Limon reçeli...

Geçtiğimiz haftasonu havayı uzun zaman sonra güneşli görünce içimiz kıpırdadı güne uzun bir kahvaltıyla başlayalım dedik Melda'mla...Çok da başarılı olmayan bir kahvaltı tabağında limon reçeli çıktı karşımıza...ben ilk defa yedim, çok çok da beğendim, hatta bayıldım...ekşi, mayhoş tat ve limonun kendisini seviyorsanız kesin seversiniz...taze taze bir tadı var...

Yediğim andan itibaren yapacağım anı düşündüm, haftaiçinde de denedim...bence başarılı oldu...tarif bana ait değildir, www.oyascuisine.com dan aldım...Bir çok farklı tarif vardı ama benim aklıma yatan en uygunu buydu...

Reçel yapmak bana hep güzel duygular verir... Evim olduğunu, aitliğimi hissediyorum sanki...garip bir duygu benim için reçel pişirmek...Güzel...Sıcak...

Buyrunuz limon reçeli...

Malzemeler;
1 kg limon (6-7 adet)
1 kg şeker


                    Limonları güzelce yıkayıp, alt ve üst tepelerini kesin...


Limonları 4'e bölün, her limon 4 parça olacak şekilde...

Limonları, bütünlüklerini bozmadan kabuklarından ayırın...Kabukları da ince şeritler halinde doğrayın...

Kabukları bir kaba alın, üzerine kaynar su dökün, biraz bekletip süzün...
Bu işlemi 3 kere yapın ki acısı gitsin kabukların...

Yumuşayan kabukları bir tencereye alın, üzerine gelecek kadar su doldurun 
ve bir taşım kaynatıp suyu süzün...

İç limonları bu sıcak kabukların olduğu tencereye koyun, bir kez karıştırın, 
üzerine şekeri döküp, şekerin biraz erimesini bekleyin...

Şeker eridikten sonra orta ateşte fokurdayana kadar kaynatın...Kapatıp soğumaya bırakın, soğuduktan sonra bir kez daha kısık ateşte sürekli karıştırarak kaynatın. Koyulaşmaya başladığından ateşten alın...

Afiyetleeeerrr...

Bu da özet;  :))









7 Mart 2013 Perşembe

Hamur, çamur vs

Yeni bir renk girdi hayatıma bu aralar...Aslında benden çok uzak değil, işin içinde doğal malzeme, şekillendirilecek, yoğrulacak bir hamur olunca...Uzun zamandır aklımın köşesindeydi seramiğe başlasam, dünyama onu da katsam diye...Akıldan geçerken geçerken bizim üniversitenin sanat kolu Bauart'ın atölyeler ilanı geçti elime...

Seramik atölyesi, 18 Şubat haftası başlıyor, haftada 3 saat, 18.00-21.00 arası, 5 ay...Galata Kampüsü'nde...tadından yenmedi benim için...hem de ücretsiz...

Saatleri insana unutturan, insanı sakinleştiren birşey seramik...sadece yaptığın şeyi düşünüyorsun yaparken...bence elektrik aldığı da kesin...çamur, hamur vs:) bıraksalar, hoca gidiyorum demese saatler boyu kalırsın atölyede...

Bauart atölyeleri çok başarılı, birçok seçenek var, (Vokal, Ses Yapımı ve Makam Teknikleri, Resim, Ebru, Seramik) dahası da gelecek. Hem de şu an Bahçeşehir Üniversitesi ailesine ücretsiz...Bu dönem programları başladı, devamı önümüzdeki döneme...Bauart, bu ilk senesi olduğundan bu sene atölye programlarını sadece Bahçeşehir Üniversitesi öğrenci ve mensuplarına açtı. Önümüzdeki sene tüm programlar dışarıdan katılıma da açılacak, hatta çocuk atölyeleri de var planlarda...takipte kalınız... http://www.bahcesehir.edu.tr/idaribirimler/bauart, twitter/ bahcesehirbuart  
Atölyemiz çok kullanışlı, mermer tezgahlarımız, turnetimiz, dolaplarımız herşey olması gerektiği gibi...hatta artık bir fırınımız bile var:) ürünlerimizi atölyede direk fırınlayabileceğiz...Teşekkürler Bauart...

Belki ilginizi çeker dedim, seramik.nedir.com adresinden aldım bilgileri, buyrun size seramiğin tarihçesi;

Seramiğin tarihi, uygarlık tarihi kadar eskidir. İlk seramiğin milattan önce 6000 yılında Anadolu'da üretildiği bilinmektedir. Çatalhöyük'teki kazılarda elde edilen seramik parçaları, aradan geçen 8000 yıl boyunca bozulmadan günümüze ulaşmıştır. Bugün arkeologlar için, insalık tarihi ile ilgili bilgilerin en önemli kaynakları da, seramik buluntularıdır. Binlerce asır  bozulmadan günümüze gelen seramikler üzerindeki yazı, resim ve semboller sayesinde, geçmiş uygarlıkların yaşam tarzları ve kültürleri hakkında bilgi edinmek mümkün olmaktadır. Hitit, Lidya, Frigya, Urartu ve Roma uygarlıklarının şifreleri, büyük ölçüde seramikler sayesinde çözülmektedir. Bilim adamları, bu çok eski uygarlıklardan günümüze kadar bozulmadan gelen seramikleri inceleyerek, tarihin sırlarını çözmektedir. Bugün ise seramik, binaların iç ve dış yüzeylerinin, zeminlerinin kaplanmasında kullanılan, aksesuar niteliği de taşıyan önemli bir dekorasyon ürünüdür.

Kaynak: http://seramik.nedir.com/#ixzz2MqI0VfR8


Bana çok iyi geldi seramik, kil, hamur, çamur...ilgisi olan herkese tavsiye ederim...Sevgiyle kalın...

Bunlar da benim ilk mahsuller...beni tanıyanlar bilir, ben yapsam yapsam ancak bunları yaparım zaten konu olarak:)) bunlar tabii daha henüz fırınlanmadı, boyanmadı, sırlanmadı...çok ham halleri bunlar...

ilk balığım...

ilk yaptıklarım...:)

melek kolye...hediye yapmak istiyorum bunlardan bir seri...

melek obje...


Tabak diye başladım, duvar balığına dönmek istedi kendisi:)

kolye de olabilir, delikleri var duvara da asılabilir...

Turnet...oturan ben değilim, henüz oturmadım, bir ara oturacağım başına...

25 Şubat 2013 Pazartesi

Beze, atom, mereng...

Beze, atom, mereng...aslında 3'ü de aynı şey...farklı isimleri olmasının nedenini açıkçası bilemiyorum...Esasen hiç aramayacağım birşeydi, yemesem aklıma bile gelmezdi...Ama sunumuna bayılıyorum...Çok cici, şık duruyor bence...güzel bir kavanozun içinde dolu dolu...

2 haftadır deneme yapıyorum, taktım kafaya, bence güzel oldu denemeler, tadanlar da beğendiler, şimdi limon kabuklu, tarçınlı ve kahveli de deneyeceğim. Hassas birşey olduğundan bu eklemelerle güzel olacak mı bilmiyorum, deneyince onu da paylaşacağım...

Basit gibi görünen, ama yapılmasında püf noktaları olan birşey "beze"...;
  • Yumurtaların aklarını sarılarından ayırırken kesinlikle akın içine 1 damla da olsa sarı karışmamalı
  • Yumurtalar oda sıcaklığında olmalı
  • Yumurtalar özenle çırpılmalı, kıvamı tutmadan pişirme işlemine geçilmemeli
  • Sabırla, düşün derecede uzuuuunn uzun pişirmeli, kızarmadan...
Malzemeler; 4 yumurta akı
                   4 çay bardağı toz şeker
                   3-4 damla limon suyu
                   Küçücük bir pinch tuz

Yapılışı; 
                  Yumurta aklarını, şekeri, limon ve tuzu kıvam alıncaya kadar 10 dk çırpın. 





Çırpma kabınızdan daha büyük bir kabın içine kaynar su koyun, çırpma kabınızı su dolu kaba oturtup 10 dk da bu şekilde çırpın. Böylelikle toz şeker kabınız ılındıkça daha kolay eriyecektir. Bu işlemden sonra da biraz daha çırpmaya devam edin. Karışım iyice kıvamlı olduğunda çırpma işlemini bırakabilirsiniz. Çırpının ucunu kaldırdığınızda malzeme çırpıcının uçlarında olduğu gibi durmalı, aşağı düşmemeli. 




kıvam böyle olmalı...


kıvam böyle olmalı...

bezelerim fırınlanmadan önce...

bezeler fırın öncesi...

bezeler fırın öncesi...



bezeler fırında...

100 derecede, en az 1 saat, mümkünse 1.5 saat pişirilmeli...Üzerlerinin kızarmamasına dikkat edelim, bembeyaz kaldığında güzel oluyor...

bezeler fırından çıkar çıkmaz...

ve artık sunuma hazzzıııırrrııızz...:)


aaaffiiyyetttler olsuuunnn...:)