16 Ocak 2011 Pazar

2. uzatma sonunda Body Worlds


Geldiği ilk günden beri görmek istediğim Body Worlds'e ancak 2. uzatmanın sonunda gidebildim...Gördüklerim anlatılır gibi değil, Allah babanın yarattıklarına akıl sır ermiyor, kusursuz...herşey ince ince işlenmiş...Prof. Gunter von Hagens ve ekibinin emeği de inanılır gibi değil...çok çok büyük bir iş yapıyorlar bence...serginin düzenlemesi de çok başarılı....İnsan kendisiyle ilgili garip boyuttaki bir tünele girmiş gibi hissediyor...en azından ben öyle hissettim...Bugün son gün, hala Body Worlds'ü izlemek için 2-3 saatiniz var...kaçırmayın derim...@İstanbul Modern

12 Ocak 2011 Çarşamba

Elazığ Buzbağ Bağbozumu 2010

         üzüm, toprağın güneşten olma çocuğudur...”


Aslında bu yazıyı çook uzun zaman önce kaleme almış olmam gerekirdi. Kayra ile Elazığ’a bağbozumuna gideli çok zaman oldu. Fakat tuttuğum notların olduğu el defterimi bir türlü bulamayınca, uzuuun uzuun düşünüp geri sarmak gerekti...tam kafamdaki notları derleyip yazmaya başladığım sırada, not defterimin hiç aklıma gelmeyecek bir yerden çıkması da ballı börek olduJ

Öncelikle bu Elazığ gezisinin nereden çıktıgını kısacık bir yazayım...2010 yılı Ağustos ayında Kayra’dan bir gurme yemeği daveti aldım. Levent Köşebaşı Restaurant’ta katıldığım yemekte, mekandan da anlaşılacağı gibi şarap-kebap uyumu üzerine keyifli bir gece geçirdik...yaklasık 15 kişilik bir ekiptik, bizim gibi daha 4 gruba yemek daveti verilmişti. Özet bir şarap tadım eğitimi aldıktan sonra, kebaplarımızı yiyip, ilgili şaraplarımızı yudumladık...oldukça keyifli geçen bu gecenin sonunda, Kayra yetkililerinden “Efsane Gurmelerini Arıyor” adlı bir yarışma başlattıklarını, belirtilen zamana kadar “şarap-kebap uyumu” konulu yazı yazmamız  istendi. Ben bu yazımı, sizlerle çoook daha uzun zaman önce paylaşmıştım. Aradan zamanlar geçti, Kayra’nın Kurumsal İletişim faaliyetlerindeki iş ortağı Zarakol Halkla İlişkiler’den sevgili Aslı Tüfekçi’den bir telefon aldım, yarışmayı kazanan ilk 3 kişiden biri olduğum ve Elazığ’da bağbozumu kazandığımı söylüyordu...yanıma bir de misafir alma hakkım vardı...

Bu yazıyı organizasyonla eş zamanlı yazamadığım için özür diliyor ve dillere destan, yüreklerimizde ve damaklarımızda unutulmayacak tatlar bırakan Buzbağ Elazığ Bağbozumu Gezisi 2010 notlarımı paylaşmaya başlıyorum...



Misafir hakkımı Jale fıstıktan, yani annemden yana kullanmıştım...Sabah 06.30’da havalimanında buluşup 07.00 uçağıyla rötarsız bir şekilde, rahat bir yolculukla Elazığ’a vardık. Hava müthişti, pırıl pırıl bir güneş mis gibi tertemiz bir hava vardı...bizi karşılayan Kayra yetkilileriyle servislere bindik ve yaklaşık 1 saatlik yolculuktan sonra nehir kenarında bizi bekleyen leziz kahvaltıya oturduk. Karşı kıyıda Tunceli, Pertek  bize bakıyordu...Tamamen yöresel tatlardan oluşan kahvaltıda yok yoktu, herşey damağa hitap ediyordu ama kaymak ve balın tadı bir başkaydı...çünkü kaymak bildiğimiz süt kaymağı değil “yoğurt kaymağı”ydı, ilk defa tattım, hafif ekşi kaymağı ekmeğe sürüp üzerine balı gezdirdin mi kendini kaybedebilirsin. Yedikçe de yiyesin geliyor, sanki çok çok hafif birşey yiyormuş gibi hissediyorsun...”şavak peyniri”, bildiğimiz gözlemeye benzeyen “patila”, bizim cevizli sucuk diye bildiğimiz “orcik”, peynirler, çeşit çeşit üzüm, ceviz, pekmez..vb vb vb


Bu güzel kahvaltının üzerine oldukça göz dolduran bir servisle gelen kahvenin de tadı damaklarda kalacak cinstendi...


Kayra ailesini tanımaya başladığım ilk andan beri hep söyledim, Kayra, kendi içinde gerçekten bir aile...En üst seviyeden en alt seviyeye kadar herkes sanki Kayra’nın çalışanı değil, Kayra onların kendi aile işleri hissi veriyorlar...hepsi işlerini aşkla yapıyorlar...kaldı ki şarap oldu mu konu, içinde aşk illa olmalı bence...İlk yemekte tanıdığım sevgili Cüneyt Uygur (Kayra Akademi Müdürü), bu tanımın ilk halkasıydı. İlk durağımız meşhuuurr, Şükrü Baran bağıydı, Kayra’nın Elazığ’da üzümlerinin yetiştiği en önemli bağ...Şükrü Baran bağı, çok bakımlı, çok düzgün, modern sulama sistemleriyle donatılmış, özenli bir bağ...350 dönümde yer alan bu bağ, 180 ton üzüm veriyor...tüm bağı gezdikten sonra tepede mola verdik, ekipler önceden tepeye çıkmış, buz gibi Cameo Rose ve Cameo Dore’leri hazırlamışlardı. Kayra Cameo Rose, benim yerli üretim roseler içindeki favori şarabımdır...bunu da daha önceki yazılarımda sizlerle paylaşmıştım. Kesinlikle çok soğuk içilmesi gerektiğini düşünüyorum...



                                      bağdaki sulama sistemlerine dikkat...!


                                     Jale fıstık bağda...


                                                      eby:)


                                     Cameo Rose........enfes!
Buradaki tadım sırasında, sevgili Cüneyt Uygur’un aşk dolu anlatımından aldığım notlar, buyrunuz;

v    Tarıma elverişsiz yerlerde şarap daha güzel olur
v    Elazığ’da Hititler, Frigler, Yunanlar ve Romalılar gibi birçok uygarlık yaşamış.  
      Hititlerde bağ bekçileri kraldan sonra ikinci sırada gelirlermiş...
v    Bağ, bağlanmak demek. İnsanı kendine bağlar. Şarap yetiştirebilmek için yerleşik
      toplum gerek
v    İsa son yemeğinde, “bu bıraktığım 2 şey, biri kanım (şarap) biri etim (ekmek)
      demiş...
v    Elazığ, Öküzgözü’nün yeri

                             kazanan bizler, Kayra ve Zarakol ekibi:)
Şükrü Baran bağındaki keyifli sohbetimizden sonra, istikamet, Kayra Üretim Tesisleri’ydi...Burada da bize, tesislerin müdürü Murat Bey rehberlik yaptı...Murat Bey’den aldığım notları aşağıda paylaşıyorum;


                                      Murat Bey anlatıyor...

                                sevgili Aslı & eby:)
v    Modern bağcılık yerel ailelerin bu işe girmesiyle başlamış
v    Verim arttıkça şarap üretenin ürün kalitesi düşüyor
v    Bağcı ve şarap üreticisinin çelişkili bir ilişkisi var
v    Üzüm toplandığında hemen işlenmeli, üzümün toplandığı bağ ile işleneceği bağın
      arasındaki mesafe ne kadar kısa olursa ürün o kadar iyi sonuç verir
v    Şarap üretiminde üzüm dışındaki herşeyi ithal ediyoruz
v    Fabrika değil, "şaraphane"
v    Tekel zamanı kalite kontrolü yokmuş. Çürük ürünlerin hepsi Tekel’e verilirmiş. Özel
      sektöre de en temiz ürünler verilirmiş.
v    Bağcı-üretici ile firma arasında anlaşma olmalı
v    Problemli ürünlerden rakı yapılabiliyor
v    Eskiden köylüler sistemli çalışmaya pek yanaşmıyorlardı, bağ çok sistemli çalışma
      gerektiriyor. Köylülerin alışkanlıkları yavaş yavaş değişiyor.
v    Kayra kendi bağlarını kurmaya başlamış. Üretimin %15-20 sini kendi bağlarından
      karşılıyor.
v    Kayra, bağları olgunluğa göre parsel parsel kestiriyor.
v    Teruar: dış etkenler, ışık, hava..vb .Terra ismi teruar kelimesinden geliyor
v    Terra ithal bir ürün fakat Kayra kontrolünde ve ortaklığıyla yapılıyor.
v    Kayra, Elazığ’daki fabrikayı 2005 yılında almış. Fabrika daha önce müzeymiş.
v    "Maserasyon", kırmızı şarabın en önemli prosesi. Kırmızı şaraba rengini veren bütün
      bileşenlerin şıraya geçmesinin sağlanması
v    Aslında şarabı yapan mayalar. Mayalar, şekeri yiyip alkol yapıyorlar.
v    Cibreli kısım şıra.
v    Free run, şarabın kendisi, kaliteli kısmı
v    Press şarabı kötü değildir.
v    Eskiden kadınlar topuklarıyla eziyorlardı üzümleri. Topuğun yumuşaklığı
     çekirdeklerin kırılmasını engelliyordu. Şimdiki sistemde topukların yerine kauçuk balonlara bıraktı.

Murat Bey de bu isi aşkla yapıyor...yoksa, gencecik eşiyle pılı pırtıyı toplayıp bir Şarköy, bir Elazığ gezebilir miydi sizce?? Kim ne derse desin, diyorum size, bu iş aşk olmadan ya pı la maz!

Aldığımız eşsiz bilgilerden sonra, kafalar çok hafif tatlı, mideler de gurul guruldu...Kayra Üretim Tesisleri’nin restaurant’ında bizim için Elazığ tatlarından oluşan mükellef bir sofra hazırlanmıştı... “Dövme çorba, dilim dolma, söğürme, içli köfte, tavuk üfeleme” nin yanında yine Kayra serisi...hayatımda yediğim en leziz yemeklerden biri olduğunu çekinmeden belirtebilirim... Tüm gezi boyunca bize eşlik eden, Elazığ’lı bir emekli öğretmen olan, bence Elazığ’a giden herkesin tanıması gereken Burhan Hoca, hiç sıkılmadan, aksine sanki ilk defa anlatıyormuş heyecanıyla adım adım, detay detay Elazığ’ı, Elazığ tatlarını, üzümleri, kültürü, eskiyi, yeniyi  anlattı bize...

                                          dövme çorba


                                       içli köfte ve tavuk üfeleme
Burhan Hoca önderliğindeki sehir turundan sonra, akşam kısa bir dinlenme, ve sonrasında yine mükellef bir sofra, bu sefer Elazığ’a has başka özel tatlar, özel halk oyunları ekibi, Elazığ ezgileri, ve yine tüm Kayra serisi...




Gezi boyunca tüm anlatılanların içinde, içimde büyük etki bırakan cümle Cüneyt Bey'e aitti, "bağ, bağlanmak demek, bağ insanı kendine bağlar..."...

Bu, gerçekten kusursuz 2 gün ve tatlar için öncelikle Kayra ailesinin birebir tanıdığım fertlerine, sonra tüm Kayra ailesine,  Zarakol İletişim Kayra ekibinden Aslı Pınar Tüfekçi’ye, Ercüment Büyükşener’e, Burhan Hoca’ya ve gezideki tüm şarap dostlarına teşekkürler, hepinize selam olsun...kadehlerimiz hep aşkla kalksın...